Küresel ekonomi kazanacaksa cinsiyet eşitliğiyle kazanabilir

Murat AYDIN

Dijitalleşmeyle beraber küresel ekonomide yeni iş kollarının yanı sıra işgücünün dönüşümünden de söz edildiği bir dönem yaşanıyor. İşgücündeki dönüşüm ise tüm ülkeler için köklü bir zihniyet değişiminin fitilinin ateşlenmesini artık zorunlu kılıyor.

1990’lı yılların başına kadar dünyada kadınların yapmakta sınırlı olduğu işlerin bulunduğu gerçeği ve çözüm bekleyen evrensel sorunlarının tartışıldığı ortamlara sadece CEO’ların davet edilmesi çarpık zihniyetlerin birer yansıması aslında. Halbuki Dünya Bankası’nın ‘Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk’ adlı son raporu şu kritik sonucu ortaya koyuyor, “Küresel ekonomi kazanacaksa cinsiyet eşitliğiyle kazanabilir.”

Alejandra Arévalo: Batıl zihinlerde devrim yaratan jeolog kadın

Kadınların yaratıcılığı, içinde taşıdığı güçlü iradeyi ve tutkuyu yüz yıllardır yok sayan ataerkil yapıya rağmen her dönem kendi içinde bir kahraman yaratmaya devam etti. Çok değil bundan 30 yıl öncesine kadar bazı iş kollarında kadının çalışması kesinlikle uğursuzluk sayılıyordu.

Hatta bunun için çıkarılmış yazılı kurallar bile söz konusuydu. Orta Çağ’daki cadı avı aslına bakılırsa 1990’ların başına kadar tam gaz devam ediyordu. Ancak her zor koşul, her büyük açmaz eşyanın tabiatı gereği kendi kahramanını da yaratıyor. Mayıs 1988’de Alejandra Arévalo, Şili’de bir yer altı madenine giren ilk kadın jeolog olmuştu.

Arévalo, bunu yaparak, popüler bir efsaneye meydan okuyordu. “Bir kadının madene girme riskini alması kötü şans getirir” popüler efsanenin ta kendisiydi. Arévalo, aynı zamanda kanunu da çiğnemiş oluyordu. O zamanlar Şilili kadınların yeraltı madenlerinde veyahut güçlerini aşan, fiziksel ve ahlaki durumlarını riske atan bir işte çalışmaları yasaklanmıştı.

Arévalo’nun meydan okuması bir devrimin kıvılcımını ateşledi. 1993 yılına gelindiğinde madencilikte kadınlara yönelik kısıtlamalar kaldırıldı. 2022 itibarıyla kadınlar Şili’deki madencilik işgücünün yüzde 15’ini temsil ediyordu; bu, 2007’den bu yana üç kat artış anlamına geliyor. Bilişim sektörü için de benzer bir durum söz konusu. Günümüzde küresel ekonomi dijitalleşme söylemleriyle gün geçmiyor ki yeni bir icat çıkarmasın. Peki bu süreci tetikleyen olayı yani ilk kıvılcımı kim çakıyordu? Burada da karşımıza bir kadın çıkıyor.

Tarihin ilk bilgisayar programcısı ‘Augusta Ada King’i hatırlamadan dijitalleşmeyi sadece erkek işi gibi ele almak doğru olmaz. 1800’lü yıllar kadın haklarının dünyada mücadele başlama tarihi olmasının yanı sıra tarihin ilk bilgisayar programcısı olan Augusta Ada King’in de doğumunun olduğu asır olması bakımından bilişim sektörü açısından kilometre taşları arasında sayılıyor.

Cinsiyet ayrımı hala çok açık

Son yarım yüzyılda dünya çapında önemli ilerlemeler kaydedildi. Küresel ölçekte, kadınların yasal hakları 1970’ten bu yana ortalama üçte iki oranında iyileşti. Büyük reformlar, kadınların çalışma hayatlarının her aşamasında, özellikle de işyerinde ve ebeveynlikte karşılaştıkları çeşitli engelleri ortadan kaldırdı. Fakat dünya bu yılki ‘Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken küresel anlamda hala büyük bir cinsiyet farkı konuşuluyor.

Aslında son veriler aradaki farkın önceden düşünülenden çok daha geniş bir bantta seyrettiğini gösteriyor. Şiddete karşı korunma ve çocuk bakımına erişim konusundaki yasal farklılıklar göz önüne alındığında, kadınlar BM’nin sunduğu yasal haklara sahip olma oranında yüzde 77’lik oranın halen altında kalıyorlar.

Bugün itibarıyla kadınlar, erkeklerin sahip olduğu yasal hakların yalnızca üçte ikisine yani yüzde 66.3’üne sahipler. Dünya Bankası’nın son ‘Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk’ adlı raporu, en zengin ülkeler bile dahil olmak üzere hiçbir ülkenin kadınlara erkeklerle aynı yasal hakları vermediğini ortaya koyuyor.

128 ekonomide sorun var insan sermayesi israfı aşikar

Kadınların sahip olduğu yasal haklara bakıldığında en büyük eksiklik güvenlikle ilgili. Kadınlar aile içi şiddete, cinsel tacize ve kadın cinayetlerine karşı gerekli yasal korumaların ancak üçte birinden yararlanabiliyor. Çocuk bakım hizmetlerine yetersiz erişim başka bir engel.

Yalnızca 62 ekonomi (dünya ülkelerinin üçte birinden azı) çocuk bakımı hizmetlerine ilişkin kalite standartlarını oluşturmuş durumda. Sonuç olarak 128 ekonomideki kadınlar, yanlarında çocukları varken işe gitme konusunda iki kez düşünmek zorunda kalabilir. Üstelik cinsiyet farkı kitaplarda yer alan yasaların önerdiğinden daha geniş.

Dünya Bankası’nın ‘Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk’ adlı raporu ilk kez yasal reformlardaki ilerlemeyi 190 ekonomideki kadınlar için gerçek sonuçlarla karşılaştırdı ve uygulamada şaşırtıcı bir gecikme olduğunu tespit etti. Her ne kadar kitaplarda yer alan yasalar, kadınların erkeklerin haklarının yaklaşık üçte ikisine sahip olduğunu ima etse de ülkeler ortalama olarak tam uygulama için gereken sistemlerin yüzde 40’ından azını oluşturmuş durumda.

Örneğin 98 ekonomi, kadınlara eşit değerde iş için eşit ücret verilmesini zorunlu kılan mevzuatı yürürlüğe koydu fakat yalnızca 35 ekonomi (her beş ekonomiden birinden azı) ücret farkını gidermek için ücret şeffaflığı önlemlerini veya uygulama mekanizmalarını benimsedi.

Bu, muazzam bir insan sermayesi israfını temsil ediyor ve tam da dünyanın artan ekonomik durgunluk riskinden kaçmak için tüm kaynaklarını sıralaması gerektiği bir zamanda. Günümüzde her iki kadından birinden azı işgücüne katılıyor. Buna karşılık kabaca her dört erkekten üçü bunu yapıyor.

Küresel büyümeyi 2’ye katlamak aslında mümkün

Bu açığın kapatılması önümüzdeki on yılda küresel ekonomik büyümenin iki katına çıkmasına yardımcı olabilir. Kanıtlar bu tespiti doğrular nitelikte. ‘Kadın, İş Dünyası ve Hukuk’ puanları daha yüksek olan ekonomilerde kadınların işgücüne katılım oranları daha yüksek, kadın girişimciliği daha güçlü ve kadınların siyasi kurumlara daha aktif katılımı söz konusu. Kısacası cinsiyet eşitliği hem temel bir insan hakkı hem de ekonomik kalkınmanın güçlü bir motoru.

Yine eşitliğin sadece kitaplardaki kanunlarda aranması yeterli değil. Kadınların; başarılı işçiler, girişimciler ve liderler olmalarını sağlayacak kapsamlı politika ve kurumların yanı sıra birçok ülkede kültürel ve sosyal normların dönüştürülmesine ihtiyaç var. Bu, işyerinde şiddete karşı daha güçlü yaptırım mekanizmaları, çocuk bakım hizmetlerine yönelik pratik hükümler ve şiddetten kurtulan kadınların sağlık hizmetlerine daha kolay erişimi anlamına geliyor.

Bu tür politikalar, kadınların kariyerlerinde herhangi bir olumsuzluk yaşamadan istihdamda kalmalarına olanak tanır, cinsiyetler arası ücret farkının kapatılmasına yardımcı olur. Ayrıca işyeri ve ev görevleriyle ilgili cinsiyet rolleri ve tutumlarını yeniden yapılandırmaya yardımcı olur. Daha fazla kadın liderlik pozisyonlarına yükseldikçe, yeni nesil kız çocuklarına tam potansiyellerine ulaşmaları için ilham verir.

Yasal hakların istikrarlı değişimi dönüşüm demek

Olumlu sonuçların farkına varılması zaman alır, ancak bunlar gerçekleşir. 2023 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Claudia Goldin’in gözlemlediği gibi 1960’larda ABD’li kadınların üst düzey işlere yükselmesi tesadüf eseri olmadı.

Bu, yasal hakların yavaş ama istikrarlı bir şekilde artmasının ürünüydü. Goldin, “Yasalar kadınların kazançlarını değiştirmese bile hayatlarını daha iyi hale getirdi ve seçeneklerini genişletti. İşyerleri onlar için daha güvenli hale geldi. Varsayılan ev sorumlulukları nedeniyle artık jüri üyeliğinden men edilmiyor veya muaf tutulmuyorlardı.

Hamile olduklarında işten çıkarılamazlardı ve çocukları olduğu için işe alınmaları reddedilemezdi. Kız olduklarında bile daha iyi eğitim ve daha fazla kaynak alıyorlardı.” Sonuç olarak bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve yaşamın her alanında yaratım gücü olan kadınlar daha fazla saygıyı hak ediyor. Oyun alanının eşitlenmesi önemli ekonomik fırsatlar sunuyor ve bu sadece kadınlar için geçerli değil. Goldin’in son bir sözüyle kapatalım derlemeyi, “İnsanlığın yarısı kazandığında tüm dünya kazanır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir